Balkanları Türk Dış Politikası Açısından Önemli Kılan Temel Faktörler
79
n
Hobsbawm’ın haklı olarak
“Aşırılıklar Çağı”
ya da
“Katastrof Çağı”
olarak nitelediği (Hobsbawm, 2013) geçtiği-
miz 20. yüzyılda dünyanın en kanlı ve en karmaşalı iki bölgesinden birinin Ortadoğu diğerininse Balkanlar olması
bu gerçekliği apaçık ortaya koymaktadır. Zira, her iki bölgede büyük savaşlar, iç savaşlar, işgaller, etnik temizlik-
ler, sürgünler ve mültecilikler yaşanmış ve buralardaki insanların yaşamlarında kan ve gözyaşı eksik olmamıştır.
Balkanların değişmez gibi duran bir yazgısı vardır. Irklar ve dinler açısından değil homojen bir devlet homojen
bir eyalet dahi bulmak zordur bu bölgede. Deyim yerindeyse, tarih boyunca çatışma, bölünme ve etnik temizlik
Balkanlar’ın “makûs talihi” olmuştur.
2. Balkan Yarımadası’nın Jeopolitiği
Balkan Yarımadası Avrupa kıtasının güneyindeki üç yarımadadan en doğuda olanıdır. Bu bölge Avrupa’nın diğer
bölgelerine geçiş alanı olmasının yanı sıra Asya’yla bitişik oluşu, Orta Avrupa’ya Akdeniz’e ve hatta Orta Asya’ya
uzanan konumu itibariyle dikkat çekicidir (Arıbaş, 2007: 429). Jeopolitik durumunun sonucu olarak uzun çağlar
bir tarih ve kültür birliği gösteren Balkan Yarımadası bir tarihi bölge olarak güneyde Akdeniz’le sınırlanır. Bura-
da Ege Denizi, yüzlerce adasıyla adeta Balkanlar içindedir, oradan Girit’le Akdeniz’e uzanırken, batıda Adriya-
tik Denizi’yle sınırlanır. Balkanlar’ın kuzey sınırına gelince, Roma döneminden beri Tuna nehri, yarımadanın
kuzey sınırı olarak belirlenmiştir. Tuna nehri, güneyde Boğazlar gibi aşılması güç bir su engeli oluşturmaktadır.
Bununla beraber Tuna nehri, Karadeniz’e inen başlıca ticaret yolu olduğundan ve iki kıyısı arasında sıkı ticaret
bağları dolayısı ile asla aşılmaz bir engel oluşturmamıştır. Tuna berisi Balkanlar’a egemen olan imparatorluklar
daima Tuna ötesi toprakları kendi kontrolleri altında tutmaya çalışmışlardır. Bu doğrudan doğruya bir egemenlik
olmadığı gibi, kültür ve sosyal yapı bakımından da Tuna’nın kuzeyi ve güneyi oldukça önemli farklar göstermiştir.
Tuna, özellikle askeri bakımından asıl Balkanların kuzey sınırı olarak kalmıştır. Balkanlar’ın batısına doğru Vidin
ve özellikle Belgrad bir kilit noktası rolünü oynamış ve Belgrad’dan sonra Sava ırmağı, Batı Balkanları Syrmia ve
Macaristan’dan ayıran bir sınır oluşturmuştur (İnalcık, 2005: 23-24). Dolayısıyla, batıdan doğuya doğru uzan
Tuna ve Sava nehirlerinin Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupalı devletlerarasında aşılmaz doğal sınırlar olarak
görülmesi ve Avrupalı devletlerin Osmanlı yayılmacılığına karşı bu nehirleri kendileri için savunma hattının baş-
langıcı kabul etmeleri sebebiyle Balkanların kuzey sınırı bu iki nehir tarafından şekillendirilmiştir (Kodaman &
Birsel, 2014: 52). Nehirler tarafından oluşturulan bu doğal ve tarihi sınır kapsamında batıdan itibaren İtalya’nın
%0,2’si, Slovenya’nın %27’si, Romanya’nın %9’u Balkan coğrafyası içinde kalmaktadır. Balkanlar’ın batısı Adriya-
tik denizine, doğusu ise Karadeniz’e sınır teşkil etmektedir. Güney sınırı ise Türkiye’nin Batı Trakya’da kalan ve
toplum yüzölçümün %27’sini teşkil eden kısmı ile Yunanistan oluşturmakta ve Balkanlar’a, güneyde Ege ve İyon
denizleri üzerinden Akdeniz’e çıkışı sağlayan bir özellik kazandırmaktadır (Kodaman & Birsel, 2014: 52).
3. Balkanlar’daki Türk ve Müslüman Varlığı
Balkanlar’daki Türk varlığı, çok eski dönemlere dayanmaktadır. Balkanlar tarihi, Türk tarihinin ayrılmaz bir
parçasıdır. “Balkan” kelimesi dahi, “sıra-dağ” veya “dağlık” anlamına gelen Türkçe bir sözcüktür.
1
Güvenilir
tarih kaynaklarına göre, Balkan Yarımadası. 6. yüzyıldan başlayarak Türk kavimlerinin gelip yerleştiği bir yurt
olmuştur.
2
Doğudan, Asya içinden, Kuzey Karadeniz step bölgesi yoluyla birbiri ardından gelen atlı göçebe Türk
kavimleri, ya burada Dac, Trak ve Slav aslından yerli halkla karışmış, ortadan kaybolmuş (11. yüzyılda Oğuz
aslından Peçenekler ve Uzlar gibi), yahut askeri egemen sınıf olarak Kuzey-Doğu Balkanlar’da güçlü devletler
kurmuşlardır (İnalcık, 2005: 20).
Bu mevcudiyet sonraki dönemlerde Bulgar, Oğuz, Peçenek, Kuman göçleriyle devam etmiş ve Osmanlı İmpara-
torluğu zamanında doruk noktasına ulaşmıştır. Balkan Yarımadası içinde bir takım stratejik masif dağlık bölgeler,
1 Mark Mazover’e göre, “Balkan” isminin kendisi yarımadaya sonradan verilmiş bir isimdir. Ona göre bu isim bir dağın ismi olup, bugünkü
Balkanlar 19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başlarına kadar “Rumeli” yahut “Avrupa Balkanları” olarak biliniyordur. Mazover’e göre, bu
ismin menfi çağrışımlar yaparak yaygınlaşması ise 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında olmuştur. Bu nedenle de Balkanlar, zamanla coğrafi
bir kavramdan çok daha fazlasını ifade etmeye başlamıştır. Kavram geçmişteki kullanımlarından farklı olarak, başka yerde bulunması zor
şiddet, çöl ve ilkellikle alakalı güçlü çağrışımlar içermektedir (Poulton, 1993: 104).
2 Bazı kaynaklara göre, 376 yılından itibaren Volga nehrini geçerek bölgeye ulaşan Hun Türkleri, Balkanlar’dan Doğu Avrupa’ya yayılan bir
bölgede büyük ve etkili bir güç haline gelmişlerdir
(http://www.bilimarastirmavakfi.org/Turkiye_ve_Balkanlar/Turkiye_ve_Balkanlar_01.html, 2014).




