Yunanistan Tarih Ders Kitaplarında Öteki İmajı
429
n
Yeniçeriler şehre girdiğinde
imparator
yiğitçe
önlerine atılır. İmparatorun son ana kadar
kahramanca savaştığı
ve şehit düştüğü anlatının destansı niteliği dikkat çekicidir. Ayrıca tarih ve gün vurgusu,
15
güneşin ve başşehrin eş
zamanlı batmış olması
da bu üslûba örnek gösterilebilir (Glentĕs vd., 2008: 111).
Başlangıcından itibaren bir türlü eşitlenemeyen şartlar
Konstantinoupoli’nin
Düşüşü’nü kaçınılmaz kılmıştır.
Ancak Bizans’ın somut varlığı ortadan kalksa da soyut değerleri yaşamaya ve diğer uygarlıkları şekillendirmeye
devam eder:
“Bizans’ın manevi geleneği, Konstantinoupoli’nin İşgaliyle ve imparatorluğun boyun eğmesiyle silinmedi.
[Bizans] etkisi, Balkan halklarının manevi kimliğinin korunmasına katkıda bulunurken, Avrupa devletlerinde
[de] hissedilir oldu. [...]Ayrıca Batı Avrupa, Hümanizm ve Rönesans yıllarında, antik ruhun meyvelerini tattığı
[o] kaynağı Bizans’ta buldu” (Dĕmĕtroukas vd., 2009: 89).
Bizans, geçmişte Avrupa’yı Araplardan nasıl koruduysa, gelecekte de Ortodoks halkların manevi kimliğini Müs-
lümanlaşmaktan koruyacaktır. Bizans’a yönelik bu
koruyuculuk
atfının, art alanda Antemurale Christianitatis
16
basmakalıbını çağrıştırdığı söylenebilir:
“Ortodoksluk, Türk egemenliği yıllarında manevi kimliklerinin korunmasına yardımcı olurken, Rusların yanı
sıra Ortodoks Balkan halkları da Bizans Uygarlığından derin[den] etkilendiler. [...] Bizans’ın Avrupa ve dünya
uygarlığına katkısı çok önemliydi. İmparatorluk Avrupa uygarlığını, 7. ve
8.yyboyunca Arap fetihlerinin teh-
didinden korudu” (Dĕmĕtroukas & Iōannou, 2008: 67).
4. Osmanlı Boyunduruğu Altında Yaşam
Osmanlı idaresine dair en kapsamlı bilgiler altıncı sınıf ders kitabında karşımıza çıkmaktadır. Burada kendisine
yaklaşık altmış beş sayfa yer verilen Osmanlı İmparatorluğu çeşitli yönleriyle ele alınmaktadır.
“Bu uçsuz bucaksız ülkeyi sultan yönetirdi. Osmanlılar, onu, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak görür ve
ona mutlak bir itaat gösterirlerdi. Sultanın yardımcıları vezirlerdi. Onlar, Babıâli denilen imparatorluk mecli-
sini meydana getirirlerdi” (Aktypĕs vd., 2009: 17).
Türkler herhangi bir üretimle ilgilenmediklerinden ülkenin devamlılığı, seferler düzenlenmesine bağlıdır. Bu
sebeple ilerleme durur durmaz gerileme başlamıştır. Bu kadar uzun süre hayatta kalması ise diğer ülkelerin onu
nasıl paylaşacaklarına karar verememelerinden kaynaklanmıştır:
“Türkler, ticaretten, bilimden ve edebiyattan daha çok askeriyeyle uğraşırlardı. Bu yüzden devletin kasalarına
para getiren fetihler durunca çöküş başladı. Osmanlı İmparatorluğu, büyük güçlerin imparatorluğun toprak-
larını nasıl bölüşecekleri ve bölgedeki nüfuzlarını nasıl güvence altına alacakları hakkındaki uyuşmazlıkları ve
karşıt çıkarları sayesinde uzun süre ‘hasta adam’ olarak hayatta kalmıştır” (Aktypĕs vd., 2009: 17).
Vergiler ve rüşvet özellikle ilköğretim seviyesinde üzerinde durulan konulardandır. Örneğin bir manastırın yazılı
belgelerine göre 1789 yılında 1700 kuruş olan yıllık giderlerinin 700 kuruşunun vergi ve rüşvet kalemlerine ait
olduğu belirtilmektedir (Aktypĕs vd., 2009: 36). Bir diğer metinde Osmanlı’da makamların bedel ödenerek satın
alınan bir yapıda olduğu ifade edilmektedir:
“Osmanlı yönetiminde bütün makamlar satılırdı. Maaş yoktu. Her Osmanlı yüksek rütbelisi atandıktan hemen
sonra [...] zavallı vatandaşları, atanmak için ödediği meblağı, hamilerine verdiği meblağı, ezilenlerin serzeniş-
leri baş vezire ulaştığında müdahale etmeleri için her yıl Konstantinupoli’deki adamlarına gönderdiği meblağı,
muhafızları için gereken meblağı, […] ödemeye mecbur ederdi. Sultana karşı uyrukların resmi, yıllık vergi
yükümlülüklerinin dışında bütün bu meblağlar ilaveten ödenirdi” (Aktypĕs vd., 2009: 18).
15 Bazı Hristiyanlar şehrin düştüğü günün –Salı’nın- uğursuz olduğuna inanmaktadır. Son dönemde, ABD’de 11 Eylül 2001 tarihinde ikiz
kulelere yönelik olarak gerçekleştirilen saldırıların da Salı gününe tesadüf etmiş olması da bu inanışı perçinlemiştir.
16 Tarihi mitlerden biri olan Antemurale Christianitatis, bazı Hristiyan toplumların kendilerini feda ederek, Müslümanlara karşı siper oluş-
turması böylece Hristiyanlığı koruması ve kurtarması anlamına gelir. Özellikle Ortaçağ Haçlı Seferleri sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na
karşı savaşan güçler için bir övgü niteliğinde kullanılmıştır. Bkz. Kolstø, 2010; Knoll, 1974: 381-382.




