Muhlis BAĞ
n
372
İmparatorluğu haline gelme şansı bulunmamaktadır. Eğer bu eksen korunamazsa yani Rusya Ukrayna üzerinde
yeniden egemenlik tesis ederse; Ukrayna’nın Avrupa’ya açılan yapısı, demografik özellikleri, doğal kaynakları
ve en önemlisi Karadeniz’e erişimi sayesinde, Asya ve Avrupa kıtalarında faaliyet gösterme şansına kavuşacak
ve Avrasya hakimiyeti iddiasında bulunabilecektir (Brzezinski, 2005:72). Ukrayna’nın bağımsızlığına kavuşma-
sı, Rusya’nın Karadeniz’deki hâkim konumunu terk etmek zorunda kalması yani büyük bir jeopolitik gerileme
yaşaması anlamına gelmiştir. Bu gerileme Karadeniz’de Türkiye lehine sonuçlar yaratmış, Türkiye’nin Karadeniz
bölgesindeki ağırlığı 1991öncesine kıyaslanamayacak ölçüde artmıştır (Brzezinski, 2005:133-135). Ancak benzer
şekilde Kırım’da bırakılan Rus deniz üssünün Rusya açısından taşıdığı stratejik değerde de artış olmuş ve Rusya
bu değere sahip çıkabilmek için öncellerinin değiştirmiş olduğu yarımadanın demografik yapısını bir koz olarak
kullanma yolunu seçmiştir.
Brzezinski, geleceğe yönelik değerlendirmeler yaptığı bir başka çalışmasında Ukrayna’yı, güvenliği ABD’nin küre-
sel üstünlüğü üzerine kurulan uluslararası sistemin devamına bağlı ve jeopolitik anlamda tehlikede olan bir ülke
olarak tasvir etmiştir (Brzezinski, 2012:109). Bu tasvirin somut ispatı olarak, 2010 yılında Ukrayna Devlet Başkanı
Yanukoviç’in uygun fiyatlarla enerji temin etme karşılığında Kırım’daki Rus donanma üssünün kullanım süresini
25 yıl daha uzatmasının gösterilmesi dikkate değerdir (Brzezinski, 2005:115).
Şüphesiz ki Brzezinski, ABD Başkanı Jimmy Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanı ve halen ülkenin önde
gelen stratejistlerinden birisi olarak Batı veya ABD eksenli jeopolitik değerlendirmeler yapmaktadır. Konunun
tüm boyutlarıyla ele alınabilmesi için karşıt jeopolitik değerlendirmelerin de incelenmesinin faydalı olacağı değer-
lendirilmektedir. Karşıt jeopolitik değerlendirmelerin arayışında akla ilk gelen isim şüphesiz ki Vladimir Putin’in
Rusya Devlet Başkanlığı döneminde adeta devletin resmi ideologu haline gelen Aleksandr Dugin olmaktadır.
Dugin, “Jeopolitiğin Temelleri” isimli kitabının, Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” adlı çalışmasının bir anti-
tezi olduğunu söyleyerek yapılan değerlendirmeyi haklı çıkarmaktadır (İmanov, 2005:261).
Dugin’in “Avrasyacı Yaklaşım” olarak adlandırdığı düşünce sistematiğini anlattığı asıl eserinde Ukrayna ile ilgili
çarpıcı tespitler mevcuttur. Dugin’e göre, her şeyden önce Ukrayna bir devlet olarak herhangi bir jeopolitik anlam
taşımamaktadır. Çünkü ne evrensel düzeyde kendisine has kültürel değerler geliştirebilmiş, ne coğrafi bakımdan
diğer ülkelerden ayrılan özellikli bir konuma sahip olabilmiş ne de etnik açıdan kendisine has özellikleri bir arada
bulundurabilmiş değildir (Dugin, 2010:205). Bu tespitin, Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdür-
mesini tartışmaya açma amacı güttüğü açıktır.
Zaten Dugin de bu tartışmayı ileri bir noktaya taşımaktadır. Ukrayna’nın mevcut sınırları içerisinde bağımsız bir
devlet olarak varlığını sürdürmesinin ne Doğu ne de Batı ile yakınlaşmasına imkân vereceğini, yalnızca “tampon
işlevi” görerek ABD’nin stratejilerine jeopolitik açıdan hizmet edeceğini iddia etmektedir (Dugin, 2010:206).
Dugin bu durumun, Rusya’nın toprak bütünlüğüne tecavüzle eşdeğer ölçekte bir jeopolitik güvenlik zafiyeti
olduğunu söyleyerek; jeopolitik, etnik ve kültürel gerekçelerle Ukrayna’nın 4 kuşağa bölünmesini teklif etmek-
tedir. Teklif edilen bu kuşaklardan bir tanesi de Kırım bölgesidir. Dugin, bölgede meskûn farklı etnik grupları
birer jeopolitik kuvvet noktası olarak görerek bölgeye ilişkin değerlendirmelerde bulunduktan sonra Kırım’a özel
bir statü tanınması gerektiği sonucuna varmaktadır. Bu özel statü; Moskova’nın doğrudan stratejik kontrolünü,
Ukrayna’nın sosyo-ekonomik çıkarlarının muhafazasını ve Kırım Türklerinin etnik-kültürel taleplerinin karşılan-
masını ihtiva etmektedir (Dugin, 2010:206-207).
Karşıt görüşler karşılaştırmalı olarak incelendiğinde genelde Karadeniz havzası, özelde de Kırım üzerinde yaşanan
anlaşmazlıkların jeopolitik arka planında, ihtilaflı görüşlerin çatışmasından ziyade birbirini tehdit olarak gören
ve hedef alan yaklaşımların bulunduğu görülmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Kırım, Karadeniz
ve Türk Boğazlarının bir arada değerlendirilmesi gereken anlamlı bir jeopolitik bütünlük oluşturduğu gerçeği-
dir. Karadeniz’in kuzey-güney ve doğu-batı istikametlerinde önemli bir geçiş alanı olması, ifade edilen jeopolitik
bütünlüğe stratejik önem atfetmektedir.
Karadeniz, Türk Boğazları sayesinde Akdeniz’e ve Atlantik Okyanusu’na; Tuna, Volga, Dinyeper ve Don nehirleri
vasıtasıyla da Baltık Denizi ve Hazar Denizi’ne ulaşım imkânı sağlamaktadır. Sağladığı bu deniz ulaşım ağına ek
olarak, Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte enerji sevkiyatı ve Mavi Akım gibi petrol-gaz boru hatları sebebiyle de




