Karadeniz
369
n
niz sahilleri fethedilmemiş olsa da, “Karadeniz’in bir Türk Gölü haline gelmesinden” anlaşılmaktadır. Osmanlı
Devleti diğer fethedilen yerlerden farklı olarak bölgede oldukça özerk bir yönetim teşkil etmiş, Kırım hanlarının
diplomatik münasebetlerde bulunmalarına ve kendi paralarını basmalarına müsaade etmiştir. Bu sayede Kırım
hanları Cengiz Han’ın mirasına sahip çıkarak, mührünü kullanmışlardır (Fisher, 2009:29-30). Dönemin Osmanlı
Devleti yönetim anlayışı içerisinde istisna olan uygulamanın sebebi, Osmanlı Sultanlarının unvanları arasında
“Kıpçak Bozkırlarının Padişahı” sıfatının bulunması ve bu sıfatın Orta Asya’ya kadar uzanan Türk coğrafyasına
hükmetmek anlamına gelmesidir (Fisher, 2009:27). Kırım’da kurulan istisnai hakimiyet sayesinde Osmanlı Dev-
leti hem Cengiz Han’ın mirasına sahip çıkarak siyasi ideolojisini şekillendirmiş, hem de kuzey emniyetini tesis
etmiştir. Denilebilir ki Kırım Karadeniz’in kuzeyinde, adeta ikizkenar üçgenin tepe noktasını andıran ve tüm böl-
geye hâkim olan konumuyla hem jeopolitik hem de ideolojik olarak Osmanlı Devleti’nin “kutup yıldızı” olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin duraklama devrinde, kuzeyinde kuvvetli bir Rusya’nın ortaya çıkması, tarihi önemi ifade
edilen Kırım’ı mücadele sahası haline getirmiştir. Uzun bir savaşlar tarihi olarak nitelendirilebilecek Rusya Çarlı-
ğı-Osmanlı Devleti ilişkileri içerisinde Kırım’ı elinde bulunduran taraf üstünlük tesis etmeyi ve ilerlemeyi başar-
mıştır. 1683-1688 Savaşı, 1711 Prut Savaşı ve 1736-1739 Savaşı Rus Çarlığı’nın “sıcak denizlere inme” politikası
uyarınca, Osmanlı Devleti aleyhine ilerleyip genişleyerek Azak ve Kırım bölgesine hâkim olma isteğine rağmen
istediği başarıyı sağlayamadığı savaşlar olmuştur (Armaoğlu, 2010:45-46).
Bu savaşlar dizisinde kırılma noktasını 1768-1774 savaşı oluşturmuştur. Savaş sonunda imzalanan ve önemli bir
belge olan Küçük Kaynarca Antlaşması’nın 2. maddesi uyarınca Kırım’ın bağımsızlığı kabul edilmiştir (Armaoğ-
lu, 2010:47). Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez halkı Türk ve Müslüman olan ve
büyük stratejik öneme sahip bir toprak parçası kaybedilmiş ve bir daha da geri alınamamıştır (Özdağ, 2009:172).
Antlaşmanın kendisine sunduğu avantajlardan yararlanmayı bilen Çariçe Katherina, 1783 yılında Kırım’ı işgal
etmiş ve Rus Çarlığı’na bağlamıştır. Bu tarihten sonra Karadeniz kıyılarında kaleler, tersaneler ve donanma yapı-
mına hız verilerek bölgedeki Türk hâkimiyeti sarsılmaya başlanmıştır (Derman & Ongarova, 2014:12). Bir kez
Kırım’ı ele geçiren Rus Çarlığı, Kırım’ın batısından Balkanlar ve Doğusundan Kafkaslar istikametinde hızlı bir
yayılmayı kolaylıkla gerçekleştirebilmiş, bir süre sonra da Osmanlı Devleti’ni iki cepheli savaşa mahkûm etmeyi
sıradan hale getirmiştir.
Osmanlı Devleti’nin Kırım’la başlayan toprak kaybetme süreci, yine öncelikle Kırım’dan başlayan ve Osmanlı
Devleti’ne yönelen büyük göçlere neden olmuştur. Bu sayede Osmanlı Devleti içerisinde aynı dil, din ve etnik
kökenden gelen insanlar bir araya gelmeye başlamış yani nüfus mecburi olarak homojenleşme süreci geçirmiştir
(Göçek, 2009:67). Kırım’dan gelen göçler yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca devam etmiş, göçmenler kendi-
lerine tahsis olunan alanlara ulaşasıya kadar cami, okul gibi kamusal alanlarda misafir edilmişler, bu durum ise
yaşanan acıların paylaşılmasına neden olmuştur (Kösoğlu, 2009:216). İfade edilen bu etkenlerin hepsi Osmanlı
Devleti’nin tarih içerisinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük şeklinde değişen devlet ideolojisinin şekillenme-
sinde, diğer bir deyişle Türk milliyetçiliğinin oluşmasında büyük önem taşımıştır.
Kırım’ın kaybedilmesi ile Rus Çarlığı’nın Osmanlı Devleti aleyhine hızla genişlemesi, Osmanlı Devleti açısın-
dan yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. Kırım’ın işgalinden 22 sene sonra Türk Boğazları’nın kontrolü ilk
kez uluslararası bir sorun haline gelmiştir. 46 yıl sonra 1828-29 savaşı ile Rus ordusu batıda Edirne’yi, doğuda
Erzurum’u ele geçirecek kadar ilerlemiştir. 58 yıl sonra da Londra Boğazlar Sözleşmesi ile boğazların rejimi ulus-
lararası statü kazanmıştır (Sander, 2013:296-303). Yaşanan tarihi süreç Kırım’ın güvenliğinin ne kadar önemli
olduğunu, Osmanlı Devleti’ne acı bir şekilde öğretmiştir.
Benzeri bir dersi 1853 yılına gelindiğinde Rus Çarlığı, Kırım Savaşı vesilesi ile almıştır. Rus Çarlığı’nın Osman-
lı Devleti’ni, hayatı kontrollü şekilde sonlandırılması gereken bir hasta olarak görmesi ve kutsal yerlerle ilgili
sorunları bahane ederek parçalama teşebbüsleri göstermesi üzerine İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti yanın-
da savaşa katılmıştır. İngiltere ve Fransa’nın, Rusları Avrupa dışında tutma düşünceleri 92 yıl sonra yaşanacak
Soğuk Savaş’ın adeta ilk habercisi olmuştur (Sander, 2013:307). Müttefik devletler bu savaşta “Rus ayısının gözünü
oymak için” Kırım’da bir cephe açmayı kararlaştırmışlardır (Armaoğlu, 2010:363-364). Savaş Kırım’ın statüsünü
değiştirmemekle birlikte, hem taraflar hem de dünya tarihi açısından önemli özellikler ve sonuçlara sahiptir. Bu
savaşta ilk kez bilim ve teknoloji savaşın sonucunu doğrudan etkilemeye başlamıştır. Yivli tüfeklerin kullanıl-




