Previous Page  386 / 514 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 386 / 514 Next Page
Page Background

Karadeniz

375

n

munu sağlayamamış, halkın gereksinimlerini karşılayamamış ve iktidarların meşruiyetinin sorgulanmasını önle-

yememiştir. 2004 yılında Turuncu Devrim ile Batı’ya yaklaşan Ukrayna’da devrimin ömrü ancak 6 yıl sürmüş

ve 2010 yılında Rusya’ya daha yakın davranan Yanukoviç’in iktidara gelişi ile sonlanmıştır. Yaşanan Doğu’ya

yönleniş 2014 yılının Şubat ayında Yanukoviç’in ülkeden kaçması ile noktalanmıştır.

Bir seçim dönemi içerisinde ülkenin genel eğilimlerinde bu kadar değişiklik yaşanabilmesi şüphesiz ki istikrarsız-

lığın göstergesidir. Ancak iktidarı ellerinde bulunduranlar tarafından, ekonomik ve sosyal sorunlarına bir türlü

çözüm getirilemeyen Ukrayna halkının çaresizlik içerisinde “bir sağa bir sola doğru çırpındığını” söylemek yanlış

bir tespit olmayacaktır. Yaşanan çaresizlik ve tahammülsüzlük, daha önce de pek çok kez olduğu gibi, 2013 yılının

Kasım ayında halkın sokaklara dökülmesine neden olmuştur.

Bu seferki sorunu öncekilerden ayıran nokta, Ukrayna’yı tarihsel, kültürel ve en çok da jeopolitik nedenlerle kendi

safında tutmaya çalışan dış aktörlerin yaptıkları müdahalelerin, Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşanan en büyük

Doğu-Batı gerilimine yol açmasıdır. Gerilimin fitilini ateşleyen ve yaşanan olayları uluslararası sorun haline geti-

ren ise Rusya’nın Kırım’a müdahalesi olmuştur. Daha önce pek çok kez Ukrayna’yı, yaptırımlar uygulamak sure-

tiyle cezalandırarak yola getirmeye çalışan Rusya’nın bu hamlesi beklenmedik bir gelişme olarak görülmüştür.

Gerçekten de Rusya’nın, kendisinin de taraf olduğu uluslararası antlaşmaları hiçe sayarak ve Avrasya bölgesine

katmak istediği çevre ülkelere öncellerinden devraldığı sabıkalı mirasını yeniden hatırlatarak böyle bir müdahale-

de bulunabileceğini önceden tahmin etmek mümkün olmamıştır.

Ancak Rusya’nın Putin dönemi stratejistlerinin Ukrayna’nın bir devlet olarak varlığını sorgulamaları, Kırım’ı

Ukrayna’ya hediye edilmiş ve gerektiğinde geri alınabilecek bir torak parçası olarak görmeleri ve Karadeniz böl-

gesinde kızışan rekabet ortamında Kırım’ın jeopolitik değerinden faydalanılmasının zorunluluk olduğunu söy-

lemeleri haksız müdahaleyi kaçınılmaz kılmıştır. Müdahale gerçekleştikten sonra gözler Kırım ile derin tarihi ve

jeopolitik bağları bulunan bir ülke olan Türkiye’ye de çevrilmiş, Türkiye’nin vereceği tepkinin ne olacağı merak

konusu olmuştur.

Türkiye ise sorunu NATO ve BM gibi uluslararası örgütler ve ikili ilişkiler çerçevesinde ele almakla yetinmiştir.

Kırım meselesinin ele alındığı ortamlarda da kullanılan üsluba özen gösterilmiş ve gereğinden fazla itidalli dav-

ranıldığı algısı yaratılmıştır. Aslında Rusya’nın Kırım’a müdahalesi, Ukrayna’dan sonra en çok Türkiye’yi etkile-

miştir. Çünkü Rusya’nın, Sovyetler Birliğinin dağılışından sonra, Karadeniz bölgesinden geri çekilmek zorunda

kalmasıyla oluşan boşluk, 1991 yılından beri Türkiye tarafından doldurulmuştur. Türk Boğazlarının ve kuzey

bölgesinin emniyeti, jeopolitik gerekçeler ve tarihsel algılamalar nedeniyle son derece önemli olan Türkiye bu süre

zarfında kendi öncülüğünde kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ve Karadeniz İşbirliği Görev Grubu

vasıtasıyla Karadeniz havzasında istikrarı korumaya çalışmıştır. Kırım’a yapılan müdahale ise Karadeniz bölgesin-

de dengelerin tek taraflı olarak değiştirilmesi ve diğer küresel aktörlerin bölgede etkin şekilde faaliyet göstermesi-

ne davetiye çıkarılması anlamına gelmiştir.

Ancak Türk Dış Politikası’nın temel ilkelerinin 2002 yılından sonra radikal bir şekilde dönüştürülmesi ve 2010

yılından beri de Arap Baharı’nın kargaşaya sürüklediği Ortadoğu’ya gereğinden fazla müdahil olunması, etkisini

Kırım meselesinde göstermiştir. Rusya’nın uluslararası hukukun bütün hükümlerini çiğneyerek yapmış olduğu

müdahaleye karşı gösterilen oldukça yetersiz tepki, Türkiye’nin Karadeniz’deki hâkim konumunun sarsılmasına

yol açmıştır.

Bu durum kısa, orta ve uzun vadede Türkiye’nin güvenliği üzerinde menfi etki yaratacaktır. Türkiye’nin Karade-

niz’deki hâkimiyetini kaybetmesi, uzun Kuzey sahillerinin güvenliğini tehlikeye düşürecektir. Ayrıca hemKırım’da

etki tesis ederek Karadeniz’deki gücünü arttıracak bir Rusya’nın hem de Rusya’nın artan baskısından rahatsız olan

diğer bölge ülkeleri tarafından Karadeniz’e davet edilecek küresel aktörlerin Türk Boğazlarının statüsünü tartış-

maya açma ihtimalleri bulunmaktadır.

Tarih, Türkiye Cumhuriyeti’nin önceli olan Osmanlı Devleti’ne Kırım’ın sıcak denizlere ayrıca Balkanlar ve Kaf-

kaslara açılan kapı olma özelliğini çok acı tecrübelerle öğretmiştir. Osmanlı Devleti’nin ardılı olan Türkiye Cum-

huriyeti ise Kırım, Karadeniz ve Türk Boğazlarının oluşturduğu jeopolitik bütünlüğün değerini kavrayarak, dış

politikasında bu jeopolitik bütünlüğün korunmasına öncelik vermelidir.