Muhlis BAĞ
n
374
uzun bir süredir Rus liderlerce öne sürülen ve kendi eylemlerine meşruiyet kazandırmak için sıklıkla tekrarlanan
Kosova’nın bağımsızlığı ya da Libya operasyonu gibi konularda yöneltilen suçlamaların da tamamına cevap veril-
miştir (www.nato.int). Ayrıca NATO 4-13 Temmuz tarihlerinde, Batı Karadeniz sularında, aralarında Türkiye’nin
de bulunduğu 6 üyesinin katılımı ile “Breeze Tatbikatını” icra ederek Karadeniz’deki varlığını vurgulamış ve tek
yanlı düzenlemeleri kabul etmeyeceğinin sinyalini vermiştir
(www.hurriyet.com.tr).
Ancak Rusya üzerinde en büyük etkiyi ekonomik yaptırımların oluşturduğunu söylemek mümkündür. Rusya
ekonomisinin genellikle hammadde ihracatına dayanan kırılgan bir yapıya sahip olması sebebiyle, uygulanan yap-
tırımlar ivedilikle sonuç vermiş ve kısa süre içerisinde Rus borsası %12 değer kaybetmiştir (İmanbeyli, 2014:5).
Borsada işlem gören şirketlerin genelde devlet tekelinde olan ve en çok vergi veren şirketler olduğu göz önü-
ne alındığında uzun vadede Rus ekonomisinin uğrayacağı zararın artacağı değerlendirilebilir. Ancak bu nok-
tada Rusya’ya enerji bağımlılığı bulunan Avrupa Birliği ülkelerinin uzun vadede yaptırımları devam ettirmede
ne kadar istekli olacakları önem taşımaktadır. Ayrıca Rusya da yaptırımlarla başa çıkabilmek için, askeri-teknik
işbirliği prosedürlerini güncelleyerek, kendi savunma sistemlerini satın alan ülkelerin teknolojiyi transfer etmele-
rine de izin vermeyi, böylelikle savunma sanayisi pazarındaki payını arttırmayı amaçlamaktadır (Jane’s Defense).
Kırım ile güçlü tarihi ve jeopolitik bağları olan Türkiye ise gelişen olaylar karşısında, en azından 2012 yılında
Suriye’deki iç karışıklar sebebiyle Esad yönetimine verdiği kadar da olsa bir tepki sergilememiş ve Kırım mesele-
sine 2010 yılında patlak veren Arap Baharına gösterdiği kadar ilgi göstermemiştir. Bu durum zaman zaman ülke
içerisindeki, özellikle milliyetçi hassasiyetleri yüksek muhalefetin tepkisine neden olmuştur.
Yine de Türkiye’nin Kırım’da yaşanan olaylara gösterdiği sınırlı reaksiyonun incelenmesi yararlı olacaktır. Bu
reaksiyon Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun diplomatik temasları ve bakanlığın yayınladığı bildirilerden
oluşmaktadır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 28 Şubat-1 Mart 2014 tarihleri arasında Ukrayna’ya bir çalışma
ziyareti gerçekleştirmiş ve düzenlediği basın toplantısında Karadeniz’in güvenliği için Kırım’da istikrarın sağlan-
ması gerektiğine vurgu yapmıştır. Bu ziyaretin hemen ardından 3 Mart günü, Türkiye’deki Kırım derneklerinin
temsilcilerini kabul ederek, Kırım Türklerine yardım edileceği sözünü vermiştir. 6 Mart tarihinde yayınlanan 77
numaralı bildiride Kırım’da yaşanan gelişmeler değerlendirilmiş ve Kırım’da alınan referandum kararının olum-
suz sonuçlar doğuracağı ifade edilmiştir. 11 Mart tarihinde BMGenel Sekreteri Ban-Ki Moon’la yapılan görüşme-
nin ufak bir bölümünde de konunun gündeme taşındığı açıklanmıştır. Davutoğlu, 17 Mart tarihinde Kırım Türk-
lerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile görüşmüş, müteakiben düzenlediği basın toplantısında “Kırım’da
emrivaki şeklinde yapılan referandumun kabul edilemeyeceğini” ifade etmiştir. Yine aynı tarihte yayınlanan 86
numaralı bildiri ile benzer rahatsızlıklar bir kez daha ilan edilmiştir.19 Mart tarihinde yayınlanan 91 numaralı
bildiri ile Kırım’da hayatını kaybeden bir Kırım Türkü sebebiyle başsağlığı dilenmiş ve Kırım Türklerine yönelen
baskı ve şiddetin sona ermesi istenmiştir. 23 Nisan tarihli ve 126 numaralı bildiri ile Rus yanlısı ayrılıkçıların
Kırım Milli Meclisi’ne düzenledikleri saldırı sebebiyle acilen Kırım Türklerinin güvenliğini sağlayacak tedbirlerin
alınması istenmiştir. 5 Mayıs tarihli 140 numaralı bildiri ile Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Kırım’a girişinin
engellenmesinden duyulan kaygı ifade edilmiştir. Aynı tarihte Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısına
katılan Davutoğlu yaptığı konuşmada, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün korunmasının önemine vurgu yapmış-
tır. 13 Mayıs günü Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile ikinci görüşmesini gerçekleştiren Davutoğlu, uluslararası
platformlarda Kırım Türklerine gereken diplomatik yardımın sağlanacağı sözünü vermiştir
(www.mfa.gov.tr).
Gerçekleştirilen diplomatik temasların ve yayınlanan bildirilerin Kırım’da gelişen ve Kırım Türkleri aleyhine sey-
reden olaylar üzerinde bir etkisinin bulunmadığı değerlendirilmektedir. Bu durum kronolojik olarak yayınlanan
bildirilerin içeriği incelendiğinde açıkça göze çarpmaktadır. Nitekim 7 Temmuz 2014 tarihli, 231 numaralı bil-
diri ile Kırım Milli Meclisi ve Kırım Türklerine yönelik artan baskı ve hukuk dışı uygulamalardan bir kez daha
şikâyetçi olunmuştur
(www.mfa.gov.tr). Yaşanan tarihi süreç içerisinde Türkiye’nin söylemini sertleştirmekten ve
daha ciddi tedbirler almaktan özellikle kaçındığı izlenimi oluşmuştur.
6. Sonuç Yerine
Ukrayna’nın bağımsızlığını ilan ettiği günden günümüze kadar Doğu ile Batı arasında yaşanan gel-gitlerden olu-
şan başarısız çok yönlü diplomasi girişimleri devletin egemenliğini pekiştirememiş, başarılı dış ilişkilerin oluşu-




