Serkan Deniz KOŞOÇAYDAN
n
346
rafyası, çeşitli ülkelerle veya organizasyonlarla olan ilişkileri kısacası tüm fiziki ve sosyoekonomik özellikleri ile
tanınması alınacak siyasi kararları etkilemektedir. Gelişmiş ülkeler, bu açıdan çeşitli siyasi konularda uluslararası
alanda uygulamaya konulacak projelerin sağlıklı sonuçlanabilmesi için coğrafya biliminden yararlanmaktadırlar.
Coğrafya bilimi ülkelerin iç ve dış siyasette karşı karşıya kalınan meselelerde doğru analizler yapılması ve kararlar
alınmasında son derece önemli olan bilgileri sağlamaktadır. Bir ülkenin dış politikası ve ilişkileri, ülkenin siya-
sal yapısından beslenmekte ve siyasal yapısı da ülkenin fiziki, beşeri ve iktisadi coğrafyası ile şekillenmektedir.
Uluslararası ilişkiler genel olarak çıkar amaçlı gerçekleştiğinden, karşılaşılan meselelerin mutlaka bütünleyici bir
coğrafi bakış açısı ile ele alınması, olayların ortaya çıkışında sebep ve sonuç ilişkisinin iyi gözlenmesi ve verilecek
kararlarda kısa ve uzun vadede değişik sektörlerde ortaya çıkması muhtemel olumlu ve olumsuz etkilerin gözden
geçirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde çok yönlü analiz ve değerlendirmelerde coğrafya, kuşkusuz en önemli bilim
dalı olarak göze çarpmaktadır.
Devletlerin coğrafi avantajlarının olması dış politikadaki problemlerinin çözümünü kolaylaştırmaktadır. Örnek
olarak son zamanlarda İsrail ve Güney Kıbrıs arasında doğal gaz bulunması, Güney Kıbrıs’ın önemini arttırmıştır.
Bu avantaj, yıllardır çözülemeyen Kıbrıs Sorunu’na çözüm getirebilecek niteliktedir. Coğrafi etkenlerin ulusla-
rarası ilişkilerdeki belirleyici özelliğine birçok örnek verilebilir. Hazar Enerji kaynaklarının Dünya’nın en büyük
enerji kaynağı olan, Orta Doğu’ya alternatif olarak ortaya çıkması, Hazar Denizi’ne kıyısı olan Azerbaycan’ın jeo-
politik önemini arttırmıştır. Azerbaycan’ın jeopolitik açıdan önemli olmasını sağlayan diğer etmenler Ortadoğu
ve Kafkasya gibi kritik bir çekim merkezinde konumlanması, bölge ülkeleri ile tarihsel bağlantıları bulunması ve
bölgedeki etnik, dinsel grupları etkileme potansiyeline sahip olmasıdır (Çınar & Kesici, 2005: 170).
Dış politika uzmanları devletlerin çevrelerini kontrol edebilmeleri için hangi siyasi ya da askeri kararları almaları
gerektiğini ortaya koyan teoriler ortaya atmışlardır. Buna göre yeryüzüne ait bazı özelliklerin kontrol edilmesi
veya çeşitli coğrafi avantajlara sahip bazı alanların elde edilmesi, tümü ile yeryüzü hakimiyetini beraberinde geti-
recektir. Örneğin Kara Hakimiyet Teorisine göre, Doğu Avrupa ile Sibirya dünyanın merkezidir. Bu alanı elinde
tutan milletler dünya egemenliğini de sağlayabilir. Kenar Kuşak Teorisi’ne göre dünya hâkimiyeti ancak dışarıdan
içeriye doğru gerçekleşir ve bunun için dış kuşağa (Avrupa, Türkiye, Irak, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan,
Çin, Kore ve Doğu Sibirya) hâkim olmak gerekir. Deniz hakimiyet teorisine göre Dünya hâkimiyeti için denizlere
hâkim olmak gerekir. Hava Hakimiyet Teorisi’ne göre, dünya hâkimiyeti ancak havaya hakim olmak ile mümkün
olabilir. Merkezi Türk Hakimiyet Teorisi’ne göre ise yeryüzünün asıl merkezi Anadolu’dur. Anadolu’ya hâkim
olan milletler er geç dünyaya hükmedecektir. Anadolu, tarihi boyunca çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yap-
mıştır. Bünyesinde büyük imparatorluklar barındırmıştır. Bunun sebebi bölgenin coğrafi özellikleridir. Jeopolitik
teorilerden Doğu Avrupa’ya hakim olan Dünya’ya hakim olur tezine göre İkinci Dünya Savaşında Almanya bu
bölgede Ruslarla savaşmıştır. Rusya, soğuk savaş döneminde Doğu Avrupa’da Batı Bloku ile yine bu alanda karşı
karşıya gelmiştir. Deniz hakimiyet teorisini uygulamaya çalışan Amerika Birleşik Devletleri, Dünya üzerinde ken-
di savaş gemilerinin yelken açmadığı deniz bırakmama amacına göre hareket etmektedir. Hava hakimiyet teori-
sini uygulamaya çalışan Türkiye, sivil ve askeri havacılıkta ileri adımlar atmıştır. Sonuç olarak jeopolitik teoriler
ülkelerin dış politikalarının altında yatan gerçekleri ortaya koymaktadır.
2. Karadeniz’in Jeopolitik Önemi
Karadeniz bölgesi geçmişteki jeopolitik önemini günümüzde de devam ettirmektedir. Karadeniz bölgesinin
bugünkü jeopolitik önemini anlamak için geçmişte bu bölgede yaşayan devletler üzerindeki etkisine bakmak
gerekmektedir. Karadeniz bölgesi tarihte Urartu, Grek, Persler ve Roma ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği
yapmıştır.
Karadeniz bölgesinin kıyıdaki dağ yükseltisi bazı yerlerde 4000 metreye kadar ulaşmaktadır. Batıdan doğuya doğ-
ru gidildikçe dağ yükseltisi daha da artar. Dağlar akarsular tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Karadeniz
eğimli ve engebeli bir yapıya sahiptir. Çok sayıda ırmak, çay ve dere bu sıradağlar içinde açtıkları derin vadiler
ile denize doğru ilerlemekte ve fazlalaşan eğim nedeniyle düzensiz akan sel karakterli akarsuları oluşturmaktadır.
Dağ silsileleri birçok yerde büyük kaleler yapmaya çok elverişlidir. Bölge coğrafyası dağlık yapısı nedeniyle savun-
ma bakımından elverişli bir yapıya sahiptir. Yüzey şekilleri ve coğrafi konum doğal savunma sistemini oluştur-




