Adriyatik’ten Hazar’a Karadeniz Topluluğu
69
n
Bulgar hanlığından sonra Balkanlardaki birliktelik yine askeri istila şeklinde bu defa Osmanlı İmparatorluğu tara-
fından sağlanmıştır. Başlangıcı da bitişi de savaşlarla dolayısıyla istenmeden de gerçekleşen bu birliktelik, 500 yıl
gibi çok uzun süreli bir birliktelik olmuştur.
Osmanlı imparatorluğunun 1878 de Ruslar tarafından yenilip bugünkü Trakya hariç balkanlardan çekilmesinden
sonra her ne kadar Sırbistan, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya bağımsız devletler olarak ortaya
çıkmışsa da ikinci dünya savaşı sırasında yine Türkiye’nin Trakya bölgesi hariç Balkanlardaki tüm topluluklar bu
defa Hitler Almanya’sı idaresinde zorunlu birlikteliği bir kez daha yaşamışlardır.
İkinci dünya savaşının sona ermesinden sonra ise yine Türkiye’nin Trakya bölgesi ile Yunanistan dışındaki tüm
Balkan ülkeleri bu defa da SSCB’nin egemenliğinde 65 yıllık bir başka zorunlu birliktelik yaşamak zorunda kal-
mışlardır.
Böylelikle Balkan toplulukları, milattan önceki yıllardan milattan sonraki 2000’li yıllarına doğru, 2000 yılı aşan
çok uzun bir sürede sırasıyla Roma ve Doğu Roma -Bizans-imparatorlukları, Bulgar hanlığı, Osmanlı imparator-
luğu ve Sosyalist blok (ve Varşova paktı)gibi çağının süper denilecek güçlerinin askeri egemenliği altında zorunlu
birliktelik yaşamışlardır.
Osmanlı egemenliğindeki Balkan toplulukları arasında Türklerin en yoğun ilişkiler içinde oldukları topluluk, Bul-
garlar olmuş, günümüzde de bu ilişkiler başta KEİB, AT ve NATO’nun yanı sıra diğer alanlarda da sürdürülmek-
tedir. Bu açıdan Türkiye Bulgaristan birlikteliğine değinmekte yarar vardır.
3. Türkiye ve Bulgaristan’ın Geçmişten Günümüze Birlikteliği
Türkiye ile Bulgaristan, aşağıdaki nedenler dolayısıyla dünyada çok az rastlanan türde sıkı ilişkilere sahip iki ülke-
dir.
a) Türkler ve Bulgarlar yüz yıllar öncesinde birbirlerine yakın olarak yaşadıkları orta Asya’dan farklı tarihlerde
çıkmışlar Bulgarlar, Hazar denizinin ve Karadeniz’in kuzeyinden Türkler ise bu denizlerin güneyinden geçe-
rek bugünkü yaşadıkları topraklara yerleşmişlerdir. Hristiyanlığın kabulüne kadar Bulgarlar krallarını, Han
Krum, Han Asparuh, Han Kubrat, Han Omurtag, Han Tervel diye adlandırıyorlardı. (Krallarına Han demele-
rinin ötesinde Hanlarının isimlerinin bile bugünkü Türkçeye ne kadar yakın olması ilginç değil midir?).Hristi-
yanlığın kabulünden sonradır ki, krallar han isminden vazgeçip önce kinyaz sonra tsar (çar) adını almışlardır.
Buna karşılık Türkler, Müslüman olduktan sonra bile han ismini kullanmaya devam etmişler Fatih’e, Fatih
Sultan Mehmet Han, Kanuniye, Kanuni Sultan Süleyman Han... Demişlerdir.
b) Hıristiyanlık öncesi Bulgarlar da Müslümanlık öncesi Türkler de şaman dinine mensup idiler. Tek bir gök
tanrıya inanıyorlar ve ona Bulgarlar Tangra, Türkler ise Tengri diyorlardı. İki kelimenin aynı olması (Bugünkü
Türkçede Tengri kelimesine daha yakın olan Tenri yerine Bulgarca Tangraya daha yakın olan Tanrı kelimesi-
nin kullanılması) dikkat çekicidir.
c) Yerleşik düzene geçmezden önce Türkler “yurt’’, Bulgarlar da ‘‘yurtta’’ dedikleri çadırlarda yaşarlardı. At
sütünden yapılan içkiye Türkler ‘‘kımız’’ Bulgarlar ise ‘‘kımiz’’ derlerdi. Savaşçılarının giysilerinden kılıçlarına
hatta savaş taktiklerine kadar her şey birbirinin aynısıydı.
d) Kuzey Kafkasya’da bir özerk cumhuriyet olan Kabartay-Balkar Cumhuriyeti’nde Kabartaylar Çerkezce, Bal-
karlar Türkçe konuşur. İşte bu Balkarlar Kafkasya’ya gelip yerleşen Bulgarların burayı terk ederken burada
kalmış bir kaç Bulgar kabilesinin torunlarıdır. Balkar kelimesi ile Bulgar kelimesinin ne kadar örtüştüğü orta-
dadır.
e) Bugün Romanya’da yaşayan Gagavuzların, Türkiye’deki tarih kitaplarında Gökoğuzlar yani Türk olduğu iddia
edilirken, Bulgaristan’daki tarih kitaplarında ise Bulgar olduğu iddia edilir. Görüldüğü gibi Gagavuzlar da
Türk ve Bulgarların ortak paydaların biridir.
f) Bugünkü Türkçe ve Bulgarcada kullanılan orta Asya kökenli birçok kelime bulunmaktadır. Türkçede ‘‘oluk’’
Bulgarcada ‘‘uluk’’dur, ‘‘yol’’, ‘‘ulitsa’’ dır (itsa son eki görmezden gelinirse geriye ‘‘ul’’ kalır ki ‘‘yol’’, ‘‘ul’’




