Akif EMİROĞLU
n
180
Karadeniz’deki ekolojik bozulmanın başta gelen nedenleri
“nütrientler”
(yosun ve deniz bitkileri)
ve ötrifikas-
yon
”
(plankton ve alg varlığının aşırı artması)dur. Karadeniz Çevre Programı (Black Sea Environment Program-
me; BSEP) çalışmalarından elde edilen sonuçlara göre Karadeniz’e çözülmüş halde dökülen azotun % 53’ü ve
toplam fosforun % 66’sı Tuna havzasından kaynaklanmaktadır (Karadeniz Forum, 2014). Bu nedenle temizleme
çalışmalarında en büyük görev Tuna ülkelerine düşmektedir. Kirliliğin azaltılması konusunda bilimsel stratejile-
rin geliştirilmesi ve araştırmaların devam ettirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca Avrupa kıtasının neredeyse üçte birinin kanalizasyonu Karadeniz’e boşalmaktadır. Karadeniz Çevre
Programı (BSEP) çerçevesinde yapılan plaj bölgelerinde mikrobiyal kirliliğe yönelik araştırmalar, belli bazı yet-
kili birimlerin standart metodolojilerin kullanımında ya da bilgi alışverişinde isteksiz kalmaları sonucunda hayal
kırıklığı yaratmıştır. Elde edilen veriler % 5 ile % 44 arasında numunelerin, söz konusu ülkelerin hijyen kriterle-
rine uymadığını göstermiştir. Karadeniz’’n yüzme alanının tamamında kirlilik söz konusu değildir ancak sağlığa
yönelik riskler konusunda halkı bilgilendirmeye yönelik ortak bir kriter de yoktur.
Karadeniz’e akan kanalizasyon miktarı yıllık 571 milyon m3’dür. Ukrayna başta olmak üzere, kıyıların çoğunda
plajlar sağlık nedeniyle kapalıdır ve kolera vakaları görülmektedir. Karadeniz’de biyolojik oksijeni tüketen, dola-
yısıyla yaşamı tehdit eden organik ve endüstriyel kirlenmenin büyük bölümü bu denize kıyısı olmayan ülkelerden
nehirler yoluyla gelmektedir. Özellikle azot ve fosfor gibi atıkların yarıdan fazlası, Tuna Nehri’nden yani Almanya
ve Avusturya gibi ülkelerden gelmektedir. Avrupa Birliği’nin Azot Yönetmeliği’ne hiçbir ülke uymamaktadır.
Kirlilik nedeniyle, balık unu fabrikaları gibi, birçok endüstriyel tesis kapanmaktadır. Novorossisk’te çocukların
%80’i kusurlu doğmakta, genç erkeklerin %75’i sağlıksız oldukları için askere alınmamakta, verem, astım ve alerji
gibi hastalıklar salgın hâlini almaktadır (Batmazoğlu 1998: 22). Ülkemizde Karadeniz Bölgesi’nde sadece hamsi
tüketiminin 18 kg/yıl olduğu dikkate alındığında, durumun insan sağlığı açısından önemi daha da artmaktadır.
Karadeniz’de ortaya çıkan kirliliğin %90 gibi önemli bir kısmı, Tuna, Dinyeper ve Don gibi Orta Avrupa’dan akan
nehirlerden kaynaklanmaktadır (
Europe Environment
1996). Yine Karadeniz’in kirliliğinin %75’i Avrupa’dan,
Tuna nehri üzerinden gelmektedir. Mayne nehrinin Tuna’yla kanal aracılığı ile birleştirilmesinden sonra Tuna’nın
su toplama havzası hemen hemen bütün Avrupa’yı kapsamıştır.
Karadeniz’in kıyı şeridinde kanalizasyon sistemine bağlı yaklaşık 11.000.000 nüfus vardır. Yılda 571.175.000 m3
evsel atık nehirler aracılığı ile ya da doğrudan Karadeniz’e akmaktadır. Pek çok Karadeniz ülkesinde kapatılan
plajlar vardır. Kolera, Hepatit A gibi su kaynaklı hastalıkların baş göstermesinde artış söz konusudur. Kanalizasyon
arıtma sistemlerinin daha iyi olması ve bilginin toplanmasında ve dağılımında daha fazla şeffaflık gerekmektedir.
Karadeniz’in çevresel kirliliğinde, konunun uluslararası ve bölgesel niteliği oldukça önemli hâle gelmiştir. Yuka-
rıda sözü edilen ülkelerin yanı sıra, bir kıyı ülkesi olarak Ukrayna ve Rusya Federasyonu da bu kirlilikte oldukça
önemli iki aktördür. Karadeniz ve kıyı kesimi dünyada en yoğun yerleşime sahne olan yerler arasında bulun-
maktadır. Karadeniz’in su toplama havzası 14 ülkeyi ve bu arada Ukrayna’nın 24, Rusya Federasyonu’nun 12 ve
Belarus’un 4 bölgesini kapsamaktadır. Bu şekilde, Avrupa nüfusunun önemli bir bölümü Karadeniz Havzası’ında
yoğunlaşmış olup, buralarda endüstri ve tarım beraberce gelişmiştir. Bu durum, Karadeniz Havzası’nın sulak
bölgelerine ve Karadeniz’in kendisine düşen benzersiz antropojen yükü belirlemektedir (Gritsenko vd. 2001: 75).
Karadeniz’in karasal kökenli olarak kirlenmesinde Gürcistan’ın dikkat çekici bir yeri bulunmaktadır. Eski Sovyet-
ler birliği ülkeleri içinde çevre kirliliği yönünden üçüncü sırayı alan Gürcistan Cumhuriyeti, çok zor durumdadır.
Aşırı antropojen kirlenme ve ekosistemlerin aşırı bozulması bugün de görülmektedir (Lordkipanidze 1995: 85).
Bu grup ülkeler arasında endüstriyel, tarımsal ve evsel atıklarla kirlenme sonucunda ekolojik bakımdan zarar
görmüşlük ve bozulmuşluk açısından Gürcistan en kötü örneklerden biridir. Gürcistan büyük miktarlarda arıtıl-
mamış evsel ve endüstriyel atıkları nehirlere ve koylardan Karadeniz’e dökmektedir. Rafinaj ürünü atıklar ve pet-
rol depolama tesislerinden gelen petrol atıkları doğrudan Batum’dan denize dökülmektedir. Bu atıkların denize
döküldüğü kıyılardaki kum ve deniz çökeltiler büyük ölçüde ağır petrol bileşenlerinden oluşmaktadır (
Gürcistan
Çevre Durum Raporu
1994: 57).
Yeni oluşan özgürlük ortamı Aral gölünden Hazar denizine, Çernobil’den çeşitli nükleer denemelere kadar uza-
nan oldukça geniş ve ürkütücü bir çevre sorunları gerçeğinin varlığını gözler önüne sermiştir. Bu ise çevre sorun-




