Karadeniz’in Kirliliği ve Katılımcı Çözüm Önerileri
179
n
çok daha arttığı varsayılabilir. Bu veriler tahminlere dayalı veriler değildir. Uluslararası çevreci kuruluşların son
yıllarda hazırladıkları raporlardan anlaşıldığına göre Karadeniz giderek artan bir şekilde kirlenmekte ve yaşam
belirtilerini kaybetmektedir (Emiroğlu, 2000).
Batı’nın en popüler bilimsel dergilerinden biri olan Science et Vie’nin Aralık 1992 sayısında bu konuda çarpıcı ve
endişe verici bir makale de yayınlanmıştır. Söz konusu makaleye konu edilen araştırmaya göre Karadeniz, genelde
birbirleri ile ilgili bir takım olgular nedeniyle hem doğal niteliğini kaybetmekte, hem de çevreyi tehdit eder bir
tehlike oluşturmaktadır. Bu araştırmaya göre, son yıllarda diğer akarsuların getirdiği atıklar hariç sadece Tuna
Nehri’nin Karadeniz’e getirdiği mineral ve madensel kökenli bileşiklerin yıllık miktarları korkutucu boyutlarda-
dır. Şöyle ki; bir yıl içinde 60.000 ton fosfat bileşikleri, 340.000 ton nitrat ve çeşitli nitritler, 1.000 ton krom bile-
şiği, 900 ton bakır, 60 ton civa, 4.500 ton kurşun ve 60.000 ton çinko bileşikleri olmak üzere toplam 412.460 ton
mineral ve madensel kökenli atık Karadeniz’e dökülmektedir. Bu veriler 1992 yılı verileridir (Topçuoğlu, S., 2002).
1980- 1989 arası Karadeniz’e giren petrol miktarı yılda 80.000 tondur. Bunun 1500 – 2000 ton/yıl atıklardan,
10000 – 12000 ton/ yıl gemilerden, 10000 ton/ yıl karadan, % 65’i nehirlerden (Tuna’dan gelen, Dinyeper’den
gelenin 3.5 katıdır) gelmektedir (Güven, K.C. vd., 2004).
Tuna nehri Karadeniz’i kirleten en önemli kaynak olarak kirlilik kaynağının % 75’ini oluştururken, en yüksek
bakteriyolojik kirlilik, Bulgaristan (Russsenki) ve Romanya (Arges) ve yan kollar olan Moson ve Soroksar (Maca-
ristan) bölgesinde bildirilmiştir.
Karadeniz’de alt tabakalarda bakteriyolojik parçalanmaların yoğun olmasının nedeni, zamanında Karadeniz’in
tamamen kapalı bir “tatlı su gölü” olması ve nehirlerin Karadeniz’e taşıdığı organik yükün çok yoğun olmasıdır.
Bu durum bakterilerin faaliyetleri sonucunda ortamdaki oksijenin tükenmesine yol açmıştır. Yani, nehirlerden
gelen organik madde miktarı, deniz suyundaki bakterilerin normalde ayrıştırabileceğinden çok daha fazla olmuş-
tur. Daha sonra Karadeniz, Akdeniz ile Marmara aracılığıyla birleşmiş, yoğun Akdeniz suları Karadeniz’in alt
tabakalarını etkileyerek Karadeniz’de dikey karışımın yavaşlamasına neden olmuştur.
Gürcistan kıyı sularında geniş bakteriyel çeşitlilik belirlenmiştir. Odessa körfezinde deniz suyunda patojen bakteri
miktarı 1940 yılından bu yana 500 kat artarak, 103–104 adet/100 ml düzeyine varmıştır. Bu soruna en açık örnek,
1970 yazında Kuzey Karadeniz’in Doğu kıyılarında Azak denizi kıyısında görülen deniz suyu kaynaklı kolera ola-
yıdır. 1991 yılında aynı olay Romanya ve Ukrayna da Tuna Deltasında görülmüştür. Aynı kıyılarda son yıllarda
özellikle turistik dönemlerde artan oranlarda Hepatit A vakası kaydedilmiştir.
Türkiye’nin kuzeyindeki magmatik kayaçlar ve içerdikleri maden-mineral yataklarının Karadeniz’e önemli mik-
tarlarda krom, nikel, bakır, kurşun ve çinko sağladığını ortaya koymaktadır. Doğal jeolojik ayrışmanın ürünü olan
bu metaller, aynı zamanda bölgede insan eli ile işletilen maden yataklarından da artan miktarlarda taşınacağından,
antropojenik kirlilik etkileri olarak düşünülebilir. Karadeniz’in güneyinde belirlenen krom (224 ppm), nikel (202
ppm), bakır (82 ppm), çinko (138 ppm) ve kurşun (66 ppm) miktarları yerkabuğu ve sedimenter kayaç ortalama-
larına göre 1,5-3 defa daha fazladır.
Karadeniz’in güney ve Türkiye kıyılarında Karadeniz’e dökülen antropojenik (insan kaynaklı kirlilik) kökenli, arı-
tılmamış kentsel ve endüstriyel atıkların bazı metal içerikleri oldukça yüksektir. Nitekim batıda Zonguldak civa-
rındaki Neyren ve Kilimli ile doğuda Rize - Trabzon civarlarındaki Tabakhane ve Zafir Dereleri’nin Karadeniz’e
antropojenik kökenli yılda 15 ton krom, 340 ton bakır, 60 ton kurşun ve 1200 ton çinko taşıdıkları bilinmektedir.
Bazı güneydoğu Karadeniz (Rize ve Perşembe) kıyı sedimentlerinde normal seviyelerin üstünde krom (95 ppm),
çinko (267 ppm) ve kurşun (31 ppm) miktarları belirlenmiş, bunlar kısmen antropojenik girdilere bağlanmışlar-
dır (Topcuoğlu, S. vd., 2002).
Karadeniz’in güneybatısında, Bulgaristan sınırı ile İstanbul Boğazı arasında kalan açık deniz, şelf alanı sedimentle-
rinde ölçülen demir, mangan, krom, nikel, bakır ve çinko miktarları oldukça normal düzeydedirler, yani yerkabu-
ğunu oluşturan sedimenter ve ortalama kayaçların bileşimine benzemektedirler. Kurşun (51 ppm) ve arsenik (20
ppm) çok az da olsa, kıyı ardındaki Istranca Masifi ve magmatik kayaçlardan ve kısmen antropojenik kaynaklar-
dan gelmiş olabilir. Bazı sediment karotların en üst kısımlarından alınan örneklerde görülen metal miktar artışları
antropojenik kaynakların etkilerine işaret edebilir.




