Previous Page  189 / 514 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 189 / 514 Next Page
Page Background

Akif EMİROĞLU

n

178

4.13. Denizde Bakteriyolojik Kirlilik

“Bakteriyolojik deniz kirliliği”

bakterilerin birbirleri ve çevreleri ile dinamik bir ilişki süreci yarattığından, bu

durum deniz ortamının fiziko-kimyasal özellikleri ile beraber ekolojik, biyokimyasal, genetik pek çok konuyu da

beraberinde getirmektedir. Bakterilerin denizlerde dağılımı açısından, bakterilerin deniz ortamında herhangi bir

alan ve zamanda saptanan düzeyleri stabil değildir.

4.14. Zararlı Mikro-Alglar ve Deniz Biyotoksinleri

Deniz ya da tatlı su ortamlarında yaşayan bir hücreli mikro-alglerin suyun rengini değiştirecek derecede aşırı üre-

melerine genel olarak zararlı olduğu görüşü yaygındır. Bunun temel nedenleri suyun rengini, tadını ve kokusunu

bozmalarının yanı sıra, zaman zaman sucul canlıların ölümlerine de yol açmalarıdır. Mikro-algların aşırı üreme-

lerinin insanların suları kirletmesi ile başladığı iddia edilmekle birlikte, yerküremizde henüz insan ayak izlerine

rastlanmadığı 50-70 milyon yıl önce organik materyalce zengin paleozoik denizlerde de yaygın olarak oluştukları

jeolojik araştırmalardan bilinmektedir.

4.15. Denizlerde Radyoaktif Kirlilik

Denizel ortamlara kuru ve yaş çökelme şeklinde havadan giren radyoaktif kirleticiler, ayrıca akarsular yoluyla da

denizlere taşınmaktadır. Diğer taraftan Çernobil kazasında olduğu gibi kontamine olmuş toprakların erozyonla

denizlere taşınması da bu ortamların kirletilmesinde etkili olmaktadır. Denizel ortama herhangi bir yolla giren

radyoaktif bir kirletici su, sediment ve organizma arasında döngüye uğramaktadır. Dünyanın denizel, karasal ve

atmosferik ortamlarında görülen radyoaktivitenin ana kaynağını doğal (natürel) radyoaktivite ve yapay (anthro-

pogenic) radyoaktivite oluşturmaktadır.

4.16. Denizlerde Ses Kirliliği

Okyanus ve denizlerde oluşan ses kirliliği son zamanlarda artmaktadır. Akustik veya ses kirliliği olarak tanımla-

nan bu olgu gürültü kirliliği olarak nitelendirilir. Bu olgu son yüz yılda kalabalıklaşan kıyı şehirleri, deniz ticareti

ve ulaşımının arması ve endüstrileşme ile bağlantılıdır.

Kıyıya vuran balina ve yunus sürüleri üzerinde yapılan otopsi çalışmaları, işitmeye bağlı sorunların olabileceğini

ortaya çıkarmıştır. Deniz memelilerinin karaya vurması, ses kirliliği veya akustik kirlenme konusundaki çalışma-

ların hızlanmasına yol açmıştır. İşitme, çoğu deniz memelileri için önemli bir işlevdir. Deniz trafiğinin artması,

sismik incelemeler, donanma sonarları denizaltında hızla çoğalan gürültüye neden olmaktadır.

4.17. Gemilerden Kaynaklanan Deniz Kirliliği

Gemi kaynaklı kirliliği; gemi faaliyetlerinden kaynaklanan kirlilik, gemi kazalarının ortaya çıkardığı kirlilik ve

gemilerden suya batırmadan kaynaklanan kirlilik olarak sınıflandırılabilir.

5. Karadeniz’in Kirliliği

Karadeniz’in kirliliğine etken olan kıyı ülkeler tanımı biraz dar bir tanımdır. Zira Karadeniz’in kirliliğine etken

olan ülkeler yalnızca kıyı ülkeler değildir, Karadeniz’e kıyısı olan ve olmayan yirmi bir ülke (Karadeniz’e kıyı-

sı olmayan Almanya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Macaristan, Bosna-Hersek, Hırvatistan,

Slovenya, Makedonya, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Beyaz Rusya ile Karadeniz’e kıyısı olan Türkiye, Bulgaristan,

Gürcistan, Moldova, Ukrayna, Romanya, Rusya), Karadeniz’e dökülen on büyük nehir (Sakarya, Yenice, Kızı-

lırmak, Yeşilırmak, Çoruh, Don, Dinyester, Prut, Dinyeper ve Tuna) ile birlikte Karadeniz’i sadece kirletmekle

kalmamakta, açık bir şekilde öldürmektedirler.

Son yıllarda diğer akarsuların getirdiği atıklar hariç, Tuna Nehri’nin Karadeniz’e getirdiği mineral ve maden-

sel kökenli bileşiklerin yani ağır metallerin yıllık miktarı korkunç boyutlara ulaşmış durumdadır. Karadeniz’in

kirliliği ile ilgili olarak yapılan uluslararası en ciddi çalışmalardan biri 1992 yılına aittir. Olayın korkunçluğunu

göstermesi bakımından –biraz eksik de olsa- sayısal bir örnek verilebilir; 1992 yılındaki bu çalışmaya göre, bir

yıl içinde fosfat bileşikleri, nitrat ve çeşitli nitritler, krom bileşiği, bakır, civa, kurşun ve çinko bileşikleri olmak

üzere toplam 412.460 ton mineral ve madensel kökenli atık Karadeniz’e dökülmektedir. Bu rakamın günümüzde