Karadeniz’in Kirliliği ve Katılımcı Çözüm Önerileri
183
n
Kafkas kıyılarıydı. Günümüzde ise Tuna nehrinin taşıdığı endüstriyel kirlilik, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin
kimyasal ve nükleer atıkları ile kirlenmiş durumdadır. Ukrayna’daki nükleer santraller atıklarını denize bırak-
maktadır.
Ayrıca yapısı itibariyle, Karadeniz’in altında oluşan hidrojen sülfür ve bazı canlıların ölüp deniz dibine çökmesi ile
oluşan çürüme ve bunun sonucunda açığa çıkan metan gazı ile de ciddi bir tehlike içindedir.
Ötrofikasyonun hızla artması, su değişiminin azalışı balık popülasyonlarında etkisini göstermiş, kılıç balığı yok
olmuştur. Mezgit balığı, kefal stoklarının azalması, levrek, mırmır, barbunya, altınbağ kefal, izmarit, karagöz, çup-
ra, mercan, sinarit, trança, orfoz, lahoz gibi değerli balıkların nesillerinin ortadan kalkması, sorumsuzca avlanma
ve deniz kirliliği sonucudur.
Karadeniz’e akıntılar saat yönünün tersine işlediğinden kirlenme kıyılara vurmaktadır. Karadeniz’de su yenilen-
me (yani suyun bir noktadan çıkıp aynı noktaya tekrar gelmesi) süresi yedi yıldır. Bu süre Marmara Denizinde 3
ay, Akdeniz’de ise 80 - 100 yıl arasındadır.
Karadeniz’e Tuna’dan 1980’li yıllarda yılda 980.000 ton organik madde gelmekteydi. Akıntılar ile Marmara’dan
Karadeniz’e ve Karadeniz’den Marmara’ya sürekli taşınmaktaydı. Karadeniz’de 1 m3 suda 20 kg kirlenme etkisi
belirlenmiştir. Bu oran Akdeniz suyunda 3,7 kg’dır.
Karadeniz’de
“hiposia”
adı verilen oksijensiz alanlar vardır. Bu alanlar 1973’den 1992 yılına kadar, 3,5’dan 34’e
tam on kat artmış durumdadır. Belirlemelere göre Karadeniz’de her yıl oksijensizleşen alanlar büyümekte, deniz
boğulmaktadır. Karadeniz’in ana gövdesi %90 oranında oksijensiz bir ortam içermekte olup hemen hemen ölü
durumdadır. Kuzey, batı ve güney sahillerindeki endüstri, Tuna Nehri hinterlandındaki endüstri ve Ukrayna’nın
Dinyeper Nehri boyunca kurulu endüstri bölgesi, kıyı kirlenmesinin ana nedenlerini oluşturmaktadır. Oksijeni,
düzensiz atıklar ve nütrienler tüketmektedir. Oksijen azalınca deniz kirlenmekte, bakteri düzeyi artmakta, yeni
organizmalar gelmekte, yaşayan canlı türleri ölmektedir.
Karadeniz’de nehirlerden gelen azot, nitrat, fosfat gibi maddeler ötrofikasyon oluşturmakta, denizlerin yeşillenip
verimleşmesini ancak oksijen’in tükenip canlıların yok olmasını sağlamaktadır. Normal koşullarda arıtma tesis-
lerinde atık sistemlerin kontrol edilmesi, azot, fosfat, nitrat oranlarının kontrollü denize verilmesi gerekir. Mor-
folojik yapısı ve oluşumu itibarıyla, derinliklerinde hidrojen sülfür gazının oluştuğu Karadeniz, Tuna nehrinin
getirdiği atıklar ile iyice kirlenmiş durumdadır (Svensson,S., 2003, 277-291).
Akarsuların yukarı ve orta çığırlarını işgal eden kırsal yerleşimler ve tarımsal faaliyetler sonucu yoğun bir toprak
erozyonu gözlenmektedir. Plansız olarak yapılan yol yarmaları erozyonu hızlandırmanın yanı sıra yamaçların
kaymasına neden olabilmektedir. Karadeniz kıyı ekosistemlerinin kara kesiminde hızlı bir orman azalması görül-
mektedir. Deniz kesiminde endüstriyel ve evsel kökenli kirlenmenin yanı sıra açık denizden gelen petrol atıkları ve
sintine sularından kaynaklanan kirlenmenin izleri de görülmektedir (Ayberg 1995: 41). Kuzeydoğu Karadeniz’in
en önemli kentlerinden biri olan Trabzon’dan Karadeniz’e bırakılan yüksek organik karbon ve düşük nitrogen
içerikli katı atıklar, bölgedeki kara kökenli kirlenmenin örneklerinden birini oluşturmaktadır (Berkun ve Aras
2007: 778-789).
7. Olumlu Gelişmeler
Son yıllarda ülkemiz açısından sevindirici iki gelişme olmuştur. Birincisi “Alternatif Nobel” olarak bilinen ve İsveç
Parlamentosu’nca verilen “Right Livelihood (Doğru Yaşam) ödülüne 2000 yılının Ekim ayının ilk haftasında, siya-
nürle altın madenciliğine karşı verdiği mücadele nedeniyle bir Türk çevreciye (Birsel Lemke) layık görülmüştür.
İkinci sevindirici gelişme, çevre açısından AB’ne girmemizdir. Avrupa Çevre Ajansı Nihai Senedi 9 Ekim 2000
tarihinde imzalanmıştır. AB’ne giren ülkelerin çevre bakanları yıllık toplantısı çerçevesinde Brüksel’de Avrupa
Çevre Ajansı Bilgi ve Gözlemevi Ağı’na Katılım Anlaşması da yaşama geçirilmiştir. Bu, ülkemiz açısından çok
olumlu bir gelişmedir.




