Bir Fikir Olarak Balkan Ülkeleri Ekonomik ve Sosyal Platformu
495
n
göre
10
eylemcilerin %79’u hiçbir derneğe üye değildir, %44,4’ünün katıldığı ilk eylemdir, %93,6’sı bir grubu temsil
etmediğini, sade bir vatandaş olarak geldiğini ifade etmektedir. % 55,7’si lisans ve üzerinde eğitim görmüştür ve
aynı oran ile özel sektör çalışanları, memur ve öğrenci olarak yaşamlarını devam ettirmektedirler. Söz konusu
kitle beyaz yakalıdır. Beden gücü ile çalışan işçilerin katılım oranı ise %6’dır. Yukarıdaki demografik bilgilerden
yola çıkarak hareketin “orta sınıf isyanı” olarak tanımlanması mümkün olabilir. Ancak, tanımlamayı yaparken,
Türkiye’de “orta sınıf proleterleşmesi”nin (Kongar, Küçükkaya, 2013:38) oldukça özgün bir biçimde yaşandığını,
yükselen dar bir İslamcı orta sınıf kitlesine karşın, kaybeden geniş bir diğer laik orta sınıf kitlesinin mevcut oldu-
ğunu dikkate almak gerekecektir. Söz konusu kaybetme durumu krize bağlı geçici bir durum değil, sınıfsal pozis-
yon değişimidir (mesleki anlamda vasıfsızlaştırılma ve yabancılaşma, öte yandan İstanbul’u (şehri) “yaşamak”tan
alıkoyulmak) ve kitlenin huzursuzluğu gelişmelerle birlikte son derece artmıştır.
Katılımcıların %34,1’i Gezi Parkı’nda olma nedenini “özgürlüklerin kısıtlandığını düşündüğü için”, %18,4’ü “hak
ihlallerine karşı/hak talebinde bulunmak için” ve %9,7’si “diktatörlüğe, baskıya karşı olmak” için Gezi Parkı’nda
bulunduğunu söylemiştir.
Eylemlerin karakteristik özelliklerine bakıldığında, sosyal medyanın etkili bir iletişim ve örgütlenme aracı olarak
kullanıldığı, şiddetsizliğin ön planda olduğu, türdeş olmayan, çoğulcu bir yapıyı içerdiğini söylemek mümkündür.
Tersten başlayacak olursak, çoğulcu ve heterojen bir grubu içermektedir. Sivil toplum kuruluşları, demokratlar,
sosyalistler, özgürlükçüler, milliyetçiler, liberaller, ulusalcılar, Aleviler, devrimci Müslümanlar, Kürt hareketleri,
feminist hareketler ve LGBT’liler öne çıkan ilk gruplar olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Ancak bir grubu tem-
silen alanda bulunduğunu ifade eden eylemci oranı yalnızca %6,4’tür. İstanbul’da düzenlenen ilk eylemlere çok
hızlı bir şekilde diğer şehirlerden de ses gelmesi, en başından itibaren algının yalnızca belli bir grup ya da bölgeyi
aştığına işaret eder niteliktedir.
Eylemler büyük ölçüde şiddetsizlik ve dönemin popüler ifadesi ile “orantısız zeka” içerir. Bu dönemin sokaklarında
ve sosyal medyada paylaşılan yazıları, rengarenk afişleri, duran adam, kırmızılı kadın, siyahlı kadın, TOMA’ya karşı
POMA, oturma eylemleri, polise kitap okuma eylemleri gibi. Ancak eylemler yalnızca şiddetsizliğin olduğu ideal
bir düzende gerçekleşmemiştir. Zira, usulüne uygun olmayan uygulamalar, mahkeme kararı olmaksızın ağaçların
söküldüğü geceden başlayarak karşımıza sıklıkla çıkmaktadır. Polisin orantısız şiddet uygulaması, başbakanın yapı-
cı olmak yerine ayrılıklara neden olan beyanatları temel başlıklar olarak gösterilebilir. Yalnızca eylemcilere değil,
Türkiye halklarına sorulan “eylemler neden büyüdü/seyir değiştirdi” sorularına verilen cevaplar yeterince açıkla-
yıcı olacaktır. Ankete katılanların (eyleme destek veren/vermeyen) %33,7’si “polis şiddeti” ve %17,6’sı “başbakanın
açıklamaları” cevaplarını vermişlerdir. İçişleri Bakanı Muammer Güler, 1 Haziran’da yaptığı açıklamada 48 ilde
90’ın üzerinde eylem yapıldığını, 939 kişinin gözaltına alındığını, 53’ü vatandaş 26’sı polis olmak üzere toplam
79 kişinin yaralandığını açıklamıştır. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi rakamlarına
göre 15 Temmuz 2013 itibari ile eylemlerde 8 bin 163 kişi yaralanmış, 5 vatandaş ile bir polis yaşamını yitirmiştir
(evrensel.net,2013/07/29). Sürecin sonuna kadar yaşamını kaybedenlerin sayısı 8’e yükselmiştir.
Türkiye’nin toplumsal protesto tarihine geçen Gezi Parkı eylemleri, hükûmetin medya ve ifade özgürlüğü konu-
sundaki tahammülsüzlüğünü ortaya koyan son zemin olmuştur. Zira olayların halka yansıtılmama ya da farklı
aksettirilme ihtimalinin olduğu gerçeğiyle ülkenin bir kesimi ilk kez yüzleşmiştir. Eylemlerde medyanın rolünü
ortaya koyan anket sonuçları mevcuttur. Sonuçların en çarpıcı taraflarından ilki eğitim seviyesi arttıkça olayları
televizyondan öğrenme oranının azalmasıdır. Türkiye’nin %15,9’u eylemleri ilk olarak sosyal medyadan alırken,
eylemciler arasında bu oran %69’dur. Haberleri televizyondan takip eden ve eylemcilere destek veren kitle %57
iken, eylemcileri hatalı bulan kitlenin oranı %84’dür. “Habere nerden ulaşıldığı” ilk bakışta hayat farklılığı gibi
görünmekle beraber, haber kaynağının algıları inşa etmedeki etkisini dikkate almak gerekecektir. Zira, Zıraman’ın
da ifade ettiği gibi, internet ve sosyal medya günümüzde dünyadaki en büyük cephelerden birine dönüşmüştür
ve sıradan bir internet kullanıcısı dahi, bu cephede doğrudan yer alabilmektedir. Gezi sürecinde başbakanın söz
konusu kullanıcıları bu cepheden nasıl uzaklaştıracağını, durduracağını düşünmesi ve bir “bela” olarak tanımla-
masının altı boş değildir. Sosyal medyanın ilerleyen dönemlerde bir “engelleme alanı” haline gelmesine tesadüfi
demek mümkün olmayacaktır.
10 6-7 Haziran’da gezi parkı içindeki 4.411 eylemciyle görüşülmüştür.




